Hayatım Bir Roman -10
21.08.2024 - 22:05

ZEKİ DURSUN

ZEKİ DURSUN

Hayatım Bir Roman -10

 Geçinki  yazımda “çok farklı şeyler oldu” demiştim. Artık bir kameram da vardı. Bu işler kolay değildi.  Muhabir olmak da kolay bir şey değildi. Sadece işte fedakâr olmak yeterli olmuyordu. İşi iyi bilmek gerekiyordu. Sadece bir iş yapmıyorduk. Basın denilince hayatın tüm zorluklarını tanımak gerekiyordu. Bir kamera veya resim çekimi yeterli olmuyordu.

 

 Sorumluluk deniliyor buna. Daha önce sadece resimleri getiriyordum veya görüntüyü alıp gidiyordu Âli abi. Daha sonra bilgilerini vereceğim. Haber yazılacak çok şey gerekiyordu. Artık bunun bilincindeydim ama bu işleri yaparken her muhabirden bir şeyler öğreniyordum.  Kamera çekimini resim çekmeyi ve haber yazmayı, bunları iyi öğrenmek gerekiyordu.  İnsanların bana ulaşabilmeleri ve beni aramaları için kartvizit yaptırmıştım.  Önce bin adet bastırdım. Her gittiğim yerde ve görüştüğüm tüm insanlara veriyordum kartvizitleri. Bana ulaşabilsinler diye. Bunları yaparken artık Pazar yerlerine sadece fotoğraf çekmek için gidiyordum.  Okullarla iletişim sağlıyordum.

 

 Öğretmenlerle, velilerle ve öğrencilerle kısacası herkesle konuşup tanışıyordum. Bunu yaparken bir taraftan da çevrem genişliyordu.  İş yerimde elemanlar çalışıyordu. Zaman kaldıkça onlarla sohbet ediyordum. İçlerinden birini iş yerinin müdürü seçmiştim. Diğer elemanlar onun sözünü dinliyorlardı. İyi bir ortamda çalışsınlar, birbirlerine saygı göstersinler ve işlerini iyi yapsınlar istiyordum. Ben de kendi işime bakıyordum.

 

Ara sıra pazaryerine gidip fotoğraf çekiyordum ve akşamları kahveye tost satmaya gidiyordum. Artık gazeteciliğe alışmıştım.  İnsanları tanımaya başlamıştım. Ve bu işi iyi biliyordum artık. Ses getirecek bir televizyonla çalışma zamanı gelmişti. Ama hangisi olacak diye karar verememiştim. Bir haber çekmiştim.

 

Haberde hem görüntü hem de resim mevcuttu. Uğur Özteke ağabeyin yanına gittim, bana “ tam Show TV televizyonuna uyar bu görüntü” dedi. Ben de “kiminle görüşmem lazım” dedim. O da bana “arkadaşım var seni onunla tanıştırayım” deyip telefona sarıldı. Yurt Haberler Müdürü Ramazan Kurnaz. Soyadı gibi kurnaz ve akıllıydı. Kendisine haber kaseti gönderdim ve çok hoşuna gitti. Böyle devam etmemi istedi. Ben de sevindim ve baktım ki Konya da önüne gelen Show TV’ye görüntü gönderiyor. Ben de bu işe kızıyordum. Bir toplantıya gittiğimde bazı insanlar soruyordu, “nerdensin kiminle çalışıyorsun” diye. Ben de “Show TV ile  çalışıyorum” diyordum. Adam “yahu bu kanalla da ne kadar çok çalışan var” deyip alay ediyordu. Bu sefer de ben o kişileri görünce moralim bozuluyordu. Artık soranlara ”kanal 6 ile çalışıyorum” diyordum. Ama ikisine de görüntü gönderiyordum. Diğer arkadaşlar  “Show TV ile çalışıyorum” diyorlardı. Ben de kendi kendime “sabırlı birisiyim ben zamanı gelince bu kanalın tek temsilcisi olacağım” diyordum. Her şeyin bir zamanı vardı. Konya gelişiyor ve büyüyordu. Ben hem gazetecilik hem de kameramanlık yapıyordum. Ulusal bir gazetede ismimin çıkmasını çok istiyordum. Bunun için de çok çalışmam lazımdı ve ben her habere koşuyordum. Ama en önemlisi yerel kanallarda kendimi daha çok göstermem lazımdı. Ve onlara ücretsiz görüntü veriyordum. Bu da benim çok hoşuma gidiyordu. Konya da önceleri sun TV vardı ve onlara görüntü vermeye başlamıştım.

Daha sonra Kanal 1 TV’ye sonrada KTV ve Kon TV’ye vermeye başlamıştım.  Bazen onların da muhabirleri geliyordu ve ben de kimin muhabiri gelmemişse ona veriyordum. Onların da hoşuna gidiyordu tabii ki. Bunun yanında resim çekip gazetelere de resim veriyordum. Görüntüyü kasetten alıyorlardı ama gazeteler için resim çıkarıp veriyordum. İnsanların bana güveni daha da çok artıyordu. Yanlış haber vermiyordum. Haberi iyi araştırıp öyle veriyordum. Daha sonraları ulusalda ismimi duyurmak istedim. Bana en iyi referans olacaklar yerellerdi. Onlara daha çok haber vermem lazımdı ve ne kadar çok haberimi yayınlarlarsa beni daha iyi tanıyacaklardı. Habercilikte en iyi unsur iyi anılmak ve doğru haber yapmaktır. Bir kere yanlış yaptınız mı o gazete veya televizyon tazminat ödüyordu. Allaha şükür haberciliği ben daha iyi yapıyordum ve kulaktan duyma haberler yapmıyordum. Delil ve belgeyle haber yapıyordum. Yaptığım haberlerin bilgilerini atmıyor ve arşiv yapıyordum. Bu da benim iyi çalıştığımı ve düzenli olduğumu gösteriyordu. Ben bu çalışmalarımda hedef belirliyordum. 

Nerden nereye! 

Pazar yerlerinde bir termos ve bir fotoğraf makinesiyle başlamıştım. Ama düzenli çalışmalarım sayesinde bu yerlere gelmiştim. Artık yerellere kendimi gösteriyordum ve beni artık Zeki Dursun diye tanıyorlardı. Toplantılara gittiğim zaman, kanal 6 ve Show TV muhabiri geldi diyorlardı. Diğer rakiplerim hem kızıyor hem de kıskanıyorlardı. Valilikte ismi geçen Yıldız Durak vardı. O bizden büyüktü ve onun ismi geçiyordu. Ama ben yine de takmıyordum.

 Neden mi?

 

   Show TV yurt Haberler Müdürü Ramazan Kurnaz vardı. Soyadı gibi kurnazdı. O işini iyi biliyordu. Nasıl bir adamla çalışacağını, neler yapacağını ve elemanlardan ne gibi haber isteyeceğini…

 Mesela beni aradığı zaman onun sesini duydum mu elim ayağım birbirine dolanıyordu. Ve heyecanlanıyordum. “Yine benden ne isteyecek” diyordum. Ama hoşuma da gidiyordu.

Çünkü onun sayesinde çok tecrübe kazanmıştım

  • Beğen
YORUM YAZIN