Mevlana Bugün Yaşasaydı
12.01.2021 - 13:07

N.YILDIZ ERDAL

N.YILDIZ ERDAL

Mevlana bugün yaşasaydı?? Bugünkü zamanla nasıl tanışır, bugünkü dünyayla nasıl hemhal olurdu? Aynı bakış açısıyla, aynı kişi olarak, kelimelerine dokunmadan, harfi harfine Mesnevi’yi yazar mıydı? Konya’ya,insanlığa, dünyaya nerden bakar, nasıl görürdü? Gördükleri karşısında şaşırır, insanlığa başka reçeteler mi sunardı? Yoksa her zamana seslenmiş biri olarak (söyleyeceklerini söylemiş) sadece izler miydi?

Bugün ellerden düşmeyen sadece kitapları değildir Mevlana’nın. Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen güncelliğini koruyan bakış açısıdır. Gözleri ve mantığındaki usta terazidir. Bakmış, anlamış ve anlatmıştır. Tüm sorumluluğunu yerine getirmiştir.

Tüm zamanların üstadı, tüm ihtimallerin hesaplayıcısıdır. Bir yerden değil, her yerden bakmaya davet eden bir çağrıcıdır. Mantığı, her tür gaflet uykusuna savaş açarken, ileri görüşlülüğü, insanları atalet duygusundan kaçınmaya çağırır. “Kendine gel. Ayağa kalk. Kararlı ol ” der. “Boş ver” demez. Asla soyutlaştıran bir tasavvuf bilgisiyle değil, somutlaştıran ve insana sorumluluklar yükleyen; mazeretlere sığınmasına müsaade etmeyen bir bilgelikle.

Mevlana usta bir marangozdur, bir çiftçidir, bir kaptandır, çölde bir kervanbaşıdır, Mesnevi’de bir şairdir, Selçuklu sarayında bir devlet adamıdır. Ama daha çok Konya sokaklarında dolaşan bir halk adamıdır. Bir demirciyi izler bazen, bir kasabın eti terbiye edişini, bir sarrafın altını dövüşünü, bir köpeğin su çanağını yalayışını, bir ırgatın yük taşıyışını. Bir atın soluk soluğa kalışını.

Her kıpırtıda, her seste bir anlam bulur. Her gölgede ışığı görür.

İNSAN ÜSTADI, GERÇEĞİ GÖREN GÖZ: MEVLANA

Sadece bir söz üstadı değil, insan üstadıdır. Modern bir sosyolog, psikolog ve felsefecidir. İnsanın ruhunu bildiği kadar anatomisini de bilir. Dünyanın kültürlerini hesaba kattığı kadar bir gezegen olduğunu da unutmaz. Tıbba, astronomiye, jeolojiye yabancı değildir. Bir bilim üstadıdır aynı zamanda. Tanrının yaratıcılık ilmine hayran ve müteşekkir bir sanatçıdır. Hayvanları sever, suya düşen ayışığını sever, yoluna dökülen kuru çınar yapraklarını sever. Yaratıcının eserlerini sever.

Mevlana bugün yaşasaydı? Bugünün yolcusu, yol arkadaşı, yolu, izi olur muydu yine? Bilmese de “bilmiyorum”diyecek kadar samimi ve özden olurdu. Buna şüphe yok. Modern dünyanın yabancılaşan insanına dokunur: “ey türlü ilimlerin cevherini bilen, kendi cevherini ne zamandır unuttun böyle!” diye seslenirdi.

Çağlar öncesinden gelerek şehrin misafiri değil yine ev sahibi olurdu. Bizlere dahi ev sahibi olmayı öğretirdi. Konya bir şehir değil, bir evdi, bir müzikti,bir iklim, bir topraktı.

Mevlana bugün yaşasaydı?

Tıpkı Tebrizli Şems’le karşılaştığında, Şems’in sorusuna benzeyen birkaç soru sorardı belki: “13.Yüzyıl mı, 21.yüzyıl mı? Hangisi daha gerçek? Yoksa değişmez mi aslında insan her çağda, değişmek bir yanılsama mı? Dünya’yı değiştiren insan mı, yoksa Dünyanın insana zengin kaynaklarıyla bahşettiği değiştirme olasılıkları mı? Yerin derinliklerinde petrol olmasaydı nasıl bir insanlık olurdu? Aslında ne gerekir insana? Ekmek ve sudan başka?? Yüzümüze bakar ve “Hey! Gafil olma, ilmini geliştir. Alem ceset, ilim candır”der.

“Nefsini bilen rabbini bilir. ilimle bütün dünya insanoğlunun hükmü altına girer. Bilgini, ilmini geliştir.”

“Süleymanın mührü sende!” der. Ve hatta bazen sözü uzattığını da söyler Mesnevi’de.

Doğruyu söyler Mevlana. Hem de gereği gibi. Mevlana bugün yaşasaydı? Belki uzun cübbesi olmazdı üzerinde. Modern dünyanın giyim kuşam geleneğine uyar, başında şapkası, okuma gözlükleriyle yürürdü caddelerde. Bir izleyici gibi yürürdü, sıradan bir yolcu gibi. Çoğumuz onunla karşılaşsa da bilmezdi suretini.

Bütün bu kalabalık ve teknolojik 21.yüzyıl dünyasına nasıl bakardı? Biraz şaşırmazdı dersek yalan olur. Bu kalabalık. Trafik. Banka kuyrukları. Tramvaylar. Cep telefonları. Notebook’lar... Uçaklar. Hız. Nesneler. Mevlana’yı da şaşırtırdı mutlaka. Ancak insan iradesinin gücüne inanan biri olarak daima umudunu korurdu.

“Asıl zafer iradedir” sözünü bir davranışa dönüştürmek isterdi. “İmtihan içinde imtihan vardır. Derlen toplan da ufacık bir imtihanda satma kendini” (Mesnevi’den)

21.YÜZYILDA BİR SESLENİŞ... MEVLANA’YA:

Sevgili Hemşehrim!

Seni seviyor ve varlığını daima bu şehrin sokaklarında hissediyoruz. Gezdiğin, yürüdüğün her yerde duruyor ayak seslerin. Aynı kaderi paylaşır gibi, aynı şehri paylaşıyoruz. Aynı şehri paylaşmak aynı kaderi paylaşmaktır bazen. Dünya telaşında bize nefes aldıran ve genişliği hatırlatan senin varlığın. Genişlik sabırdandır. ”Hala varlığın besliyor içimizi, bir teselli gibi duruyor hayatın Konya’da. Tüm dünyanın kütüphanelerinde değil, dünya insanlarının hafızalarında varlığın. Ve öğütlediğin şükür duygusu. “Nimet gaflet verir, şükür hafifletir. Nimete şükretmek nimetten hoştur.”

Sıcak bir ekmek kokusu gibi hala davetin: “Gel ne olursan ol yine gel” Dünyanın mihmandarı. Olmak ya da olamamak duygusu. Minnettarız sana. Hemşehrim.

SON OLARAK:

Belki tüm bu yazdıklarımıza itiraz eder, bu çağda bambaşka bir Mevlana olabileceği ihtimalini düşündürtmek isterdi. Bize.

Belki. Hayatı bugünkü şartlarda bizim tahmin etmeyeceğimiz biçimde algılar: “Bugün yeni bir gün. Ne kaldıysa dünde kaldı.” diyerek bizi şaşırtır, bambaşka bir üslupla, başka araçlarla konuşurdu.

Belki de... Sık sık uçaklarla başka ülkelere gider, dünyaya sekiz bin fit yükseklikten bakardı. Grand Kanyon’u, Dallol’u, Nevada Çölü’nü, Afrika’yı, Suriye’yi gezer, dünyadaki cenneti ve cehennemi şaşırarak izlerdi. Hızla eriyen buzullar ve kutup ayıları, foklar için endişelenir, Cassini’nin yolladığı Satürn fotoğraflarını gözden geçirirdi.

Ravel’in Bolero’su çalardı, tekrar tekrar fonda. Semazenlere seslenir “kendi etrafınızda bu kadar döndünüz kafi,biraz da dönmeden durun” derdi.

  • Beğen
YORUM YAZIN